Cebeci'de Akşam

Birazdan çıkacağım ve o kokuyu duyacağım. Soğukla beraber burun deliklerimden içeri girecek. İçime çekmemeye çalışacağım; nefesimi tutacağım ama içimde tuttuğum nefes de çabucak kirlenecek, bana yetmeyecek uzun uzadıya: Nefesimi bırakırken yenisini almak üzere zorlayacak bedenim beni. Direnemeyeceğim ve akciğerime dolduracağım o dumanlı, bol karbondioksitli, bol karbonmonoksitli havayı… Yaşamak üzere içime almak zorunda olduğum o zehirli havayı. Ve o zaman daha çok anlayacağım Cebeci'de olduğumu. Cebeci'de olduğumu hatırlayacağım…

Kışın Cebeci, bu havayla soluyor işte. Dumanlı, isli, puslu havayla… Ben yıllardır gündüzleri Cebeciliyim. Bu semt her mevsimde biraz acıklı… "Hüzünlü" demiyorum; hüzün de yok değildir ama "acıklı" kelimesi, hissettiklerimi daha çok anlatıyor. Çünkü Cebeci, bütün hareketine rağmen biraz arkada kalmıştır; şehrin merkezine dönük yüzü bile, arka sıralara oturtuldukça arka sıraların yerlisi olmuş çocuklarınki gibi içten içe buruktur. Kenardadır ve bunun farkındadır…

Ben, akşamın kendisini gece gibi hissettiren saatlerinde -yani, aslında çok da geç olmayan saatlerde- eve gitmek üzere çıkar, arkada kalmış Cebeci'nin arka sokaklarında trafiği sıkışmamış yollar ararım. Işıkları yeni uyanmış evlerin önünden geçerken, hiç bilemem buralarda kimler oturur… Bunca yıl, yalnızca gündüzlerini paylaşsam da Cebeci, bana semtten dostlar kazandırmamıştır. Ama herhalde bu benim hatamdır… İnsan dostlarım olmadığından, mekânlar yüklenir kalbime… Küçük şehirlilerin küçük pastaneleri, simitçileri, fırınları ve tozlu züccaciyeleri için hissettiklerini anlar gibi olurum.

Ben yazıya abanırken, şimdi dışarıda karanlık var. Cadde, şimdi trafikle kaynıyor ama birkaç saate kalmadan soluğu tükenen bir rüzgâr gibi susacak. O zaman gecesini paylaşmak istesem de burada olamayacağım. Çünkü, arada bir akşam yemeğine kalsam da hiç yatıya kalmadığımı bildiğinden hiç ısrar etmeyecek…

Yatıya kalmayan, yazıdan kalmamalıdır… Cebeci için yazmalıdır.

Hiç yorum yok: