Yası Yazıya Çevirmek

Dünün kelimeleriyle başlanmaz yazıya. Yazı, kendi kelimeleriyle her sabah yeniden doğar. Yazılırsa yaşar; yazılmazsa ertesi gün aynı kelimelerle yazılamayacağı âşikârdır. Kullanılmayan kelimeler, akşam olduğunda güneşle birlikte batar. Kullanılmayan kelimelerden kırpıp kırpıp yıldız yapanlar çocuklardır.

İşte, farkediyorum ki dünkü kelimelerim Kaf Dağı'nın ardında kaybolmuş. Ümitsizce tekrarlıyorum onları satırlarda: Kopyalayıp yapıştırıyorum, kesip biçiyorum, ekleyip uzatıyorum. Ama işte ölmüş onlar. Benim yaptığım, ancak sonu gelmeyecek olan bir sun'i teneffüs ameliyesi. Kelimelerim, her türlü gayretime rağmen canlanmıyorlar. Oysa benimdiler; daha dün benimdiler, benimleydiler. Çocukluğumun hiç unutamayacağım güzel kokulu hatıraları gibi, hep benimle kalacak gibiydiler. Evet işte yine çocukluk: Çocukluğumda kaybettiğim, kırdığım ve bozduğum eşyalarımın ve oyuncaklarımın ardından hissettiklerimi hissediyorum ve kelimelerimin ardından hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Boğazımda düğümleniyor kelimeler… Şarkıdaki gibi.. Ölmüş kelimelerim boğazımda düğümleniyor.

Halbuki bütün bunlar işe yaramaz. Bütün bunlar çocukluk… Ben büyüdüm. Çok yıldız kırptım daha önceleri. Şimdi yıldız zamanı değil. Yapılacak tek şey var: Önce kabullenmek… Sonra da, gün batmadan yazıyı yazmak. Günün kelimelerinin kaçmasına izin vermeden, onları avucunda sımsıkı tutmak ve bırakmak yazının göklerine cömertçe. Yazıyı yazanın, yazarı olmadığını hiç unutmadan…

Yapılacak tek şey, dünün kelimelerinin ardından tutulacak yası, yeni günün kelimeleri de kaybolmadan günün içinde, yazıya çevirmek…

Salla Beni Kucağında

Deniz çalkalanıyor… Ardımda boğuk boğuk çocuk sesleri duyuyorum. Güneş alçalmış ve rüzgâr şiddetlenmiş. Tam nerede olduklarını göremiyorum; güneşin deniz üzerindeki pırıltısı gözümü alıyor. "Öyle yapmayacaksın" diyor çocuklardan bir tanesi. "Ayağını şöyle çırpacaksın. Bak!" Onları görecek şekilde hareket etmeye çalışıyorum. O sırada bir dalga yüzüme çarpıyor. Genzimden aşağı doğru birkaç damla tuzlu su süzülüyor. "Gördün mü?" diye bağırıyor o öğretmen çocuk, çevik bir şekilde sudan dışarı çıktığı anda. Naylondan şişme balıkları uzaktan küçük bir köpekbalığı gibi duruyor ve dalgaları hiç umursamıyormuş gibi görünüyor.

Biraz daha ileri doğru sürüklendiğimi farkediyorum. Şimdi iskele daha uzakta kaldı. Sola doğru dönüyorum. Onları görüyorum… Birkaç kulaçla yanlarına yaklaşıyorum. Güneş iyice sarı, iyice parlak. Torununu suyun içine batırıp çıkarıyor babaanne. İkisinin saçları da ıslamış, ikisinin saçları da yüzüne yapışmış. Küçüğün kollarında kolluklar; biraz şaşkın ama gülümsüyor. Babaanne onu cesaretlendiriyor. "Hop hooop… Bak ne kadar güzel!" Bir dalga da onların üzerine doğru geliyor. Neşeyle karşılıyorlar. "Ayy.." diyor babaanne. "Ayy…" diye tekrar ediyor küçük. Rüzgâr tekrar uğulduyor, kuzey yönünden. Çocukların bağırtıları da tekrar duyuluyor. "Oldu mu?" diyor öğrenci çocuk dipten tekrar yüzeye çıkarken. "Hayııır" diyor öğretmen.

Denizi arkama alıp kumsal tarafına bakıyorum. Kocaman beyaz bir kadın, şimdi sırtını döndürmüş güneşe. Öğretmen ve öğrenci çocukların anneleri yanyana iki şezlongta uzanmışlar. Evlerinin kapısından sokağa yönelen kadını görüyorum. Elinde bir havlu var. Üstündeki yazmadan elbisenin etekleri uçuşuyor. Sakin sakin kumsala doğru döndürüyor yüzünü. "Bak, anne geliyor" diyor babaanne, yüzündeki tam gülümsemeyle.

Yüzümü tekrar denize çeviriyorum. Güneş gözümün içine giriyor, rüzgârın sesi bir an için kesiliyor. Daha derin bir sessizlik için başımı suyun içine daldırıyorum. Dünya dönmeye devam ediyor. Yutkunuyorum. Yutkunmamın sesi içimde yankılanıyor. Bulanıkça bir yeşilin içinde nefesimin sesini ve dünyanın dönüşünü dinliyorum.

*****

Gözümü kırpıştırıyorum, başımı sudan çıkarınca. "Merhaba" diyor. "Deniz bugün çok güzel değil mi?". Yazmadan elbisesini çıkarmış, yanımıza gelmiş. Çırpıntının içinde hepimiz belirgin bir ritmle inip inip çıkıyoruz. Babaanne ve torun da bana bakıyorlar. Gülümsüyoruz. Denizin koynunda mutlu olduğumuzu biliyoruz. Karada olduğundan daha yakınız birbirimize. Birbirimize daha çok sevgi duyabileceğimizi hissediyoruz. Ve deniz de akşam üstünün bu en güzel anında, bizi adil bir ana gibi kucaklayıp bir ileri bir geri sallarken, hepimizi içine alırken ve hepimize aynı muameleyi yaparken, içimize derinden derine birbirimiz için sıcak bir sevgi saldığını biliyor.

Deniz bizi birleştiriyor.