Eksi 417

Bir rutubet çukuruna doğru, geniş basamaklardan inerek ağır ağır yürüyoruz. Bulunduğumuz yerin, birçok denizin hayal bile edemeyeceğimiz derinliklerinden daha derinde olduğunu aklımıza getirmiyoruz.

Jericho'dan sonra, öğleden sonra...

Lanetlenen o kavim şimdi bu hayat işaretlerinden uzak gölün dibinde gömülü; göl de yeryüzünün içine doğru çekilmiş. Deniz seviyesi adı verilen ve hepimiz için ortak olduğunu düşündüğümüz o son noktadan daha da derine...

Ama güneş, derinlere de tepelere de aynı şekilde iniyor; işte buradaki su da güneşin altında mavi; bulanık da olsa, dibinde çamur da olsa mavi... Dizlerimize kadar giriyoruz suya ve elimizi daldırıp o yapışkan, şifalı olduğu söylenen çamurdan alarak derimizin üzerine sürüyoruz. Birbirimizin yüzüne dokunuyoruz çamurlu ellerimizle, rengimizi değiştiriyoruz.

Güneş yeni derimizin üzerine düşüyor ve rutubet yavaş yavaş güneşin ışıklarına yeniliyor. Kaygan bir yaratık gibi şekillenen çamur, yüzümüzde kuruyor. Yıkanmaya giderken, yüzümüzde kuruyarak çatlayan çamurun altından yeni bir yüzün çıkıp çıkmayacağını merak ediyor herkes.

Çamurdan arınan yeni yüzlerimiz yanıyor.

Birbirimizin yüzünde kendi yüzlerimizi görmeye çalışıyoruz.

Deniz seviyesinin altında yenilediğimiz yüzlerimizle deniz seviyesinin üzerine dönüyoruz. Arzın merkezine seyahat ederken başlanacak noktaya...

fotoğraf: http://flickr.com/photos/sigh-lens/162480965/