Yası Yazıya Çevirmek

Dünün kelimeleriyle başlanmaz yazıya. Yazı, kendi kelimeleriyle her sabah yeniden doğar. Yazılırsa yaşar; yazılmazsa ertesi gün aynı kelimelerle yazılamayacağı âşikârdır. Kullanılmayan kelimeler, akşam olduğunda güneşle birlikte batar. Kullanılmayan kelimelerden kırpıp kırpıp yıldız yapanlar çocuklardır.

İşte, farkediyorum ki dünkü kelimelerim Kaf Dağı'nın ardında kaybolmuş. Ümitsizce tekrarlıyorum onları satırlarda: Kopyalayıp yapıştırıyorum, kesip biçiyorum, ekleyip uzatıyorum. Ama işte ölmüş onlar. Benim yaptığım, ancak sonu gelmeyecek olan bir sun'i teneffüs ameliyesi. Kelimelerim, her türlü gayretime rağmen canlanmıyorlar. Oysa benimdiler; daha dün benimdiler, benimleydiler. Çocukluğumun hiç unutamayacağım güzel kokulu hatıraları gibi, hep benimle kalacak gibiydiler. Evet işte yine çocukluk: Çocukluğumda kaybettiğim, kırdığım ve bozduğum eşyalarımın ve oyuncaklarımın ardından hissettiklerimi hissediyorum ve kelimelerimin ardından hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Boğazımda düğümleniyor kelimeler… Şarkıdaki gibi.. Ölmüş kelimelerim boğazımda düğümleniyor.

Halbuki bütün bunlar işe yaramaz. Bütün bunlar çocukluk… Ben büyüdüm. Çok yıldız kırptım daha önceleri. Şimdi yıldız zamanı değil. Yapılacak tek şey var: Önce kabullenmek… Sonra da, gün batmadan yazıyı yazmak. Günün kelimelerinin kaçmasına izin vermeden, onları avucunda sımsıkı tutmak ve bırakmak yazının göklerine cömertçe. Yazıyı yazanın, yazarı olmadığını hiç unutmadan…

Yapılacak tek şey, dünün kelimelerinin ardından tutulacak yası, yeni günün kelimeleri de kaybolmadan günün içinde, yazıya çevirmek…

Hiç yorum yok: