Mümkün mü Artık Dönmek?













Denizlerin, dağların, ormanların, yolların ve tarlaların üstünden uçarak geçtik. Hiçbirine dokunmadan, dokunamadan... Bir arpa boyu yol bile alamadık aslında ama fersahlar aştık harita üzerinde; ayakkabılarımızın içinde kalarak mesâfeler katettik. Sorarlarsa gittik mi diye, evet, gittik. Ve sorduklarında, söylüyoruz: Döndük...

Yeni dünyadan dönüyorduk. Yeni dünya, bizim kadim dünyamıza nüfuz edememişti. Eskisi gibi çıktık yola. Eskisi gibi uyuduk.

Şehr-i İstanbul'a konduk.

Şehr-i İstanbul'da kaldık.

Şehr-i İstanbul, döneceğim yer değildi. Döneceğim başka bir yer vardı. Zihnimde yavaş yavaş silinmeye başlayan bir şehir ve insanları... Dönmeyi istemedikçe ve dönemedikçe, uzak bir hayâle dönüşen bir şehir ve halkı...

Ve şehr-i İstanbul bir vücuttu.

Şehir de O'ydu, İstanbul da...

Ülke de O'ydu, kıta da...

Yeni dünya da O'ydu, eskisi de...

***

İstanbul, hem zâhir hem bâtındı.

İstanbul'da zaman geçmezdi ve İstanbul'da zaman durmak bilmezdi.

İstanbul, hava, toprak, su ve ateşti.

İstanbul deyince "her şey" demiş oluyorduk; ve hiçbir şey demiş olmuyorduk her şey deyince.
Her şey yerli yerine otururdu bu şehirde ve hop oturup hop kalkardı şehirdekiler.

***
İstanbul'dan dönmek küfürdü.

Sözünden dönmek gibi...
fotoğraf:

Hiç yorum yok: