Benzemez Kimse Sana



Önümde yürüyen...
Ben farketmeden ardıma geçen...
Sağımdan yürüyüp yolunu soluma çeviren; solumdan yürüyüp sağıma kıvrılan...
Sabahın seherinde, eski şehrin duvarları arasında, beni çaresiz bırakan...
Şehadetle tamamladığım akşamın peşine bir de sabah ekleyen...

Çaresizlikle sığındığım şarkı...
Nereden buldun beni, dudaklarıma nereden değdin?
Dilim nasıl da omuzunu yasladı sırtına, nefesim nasıl da geçti o uzun yoldan nefes nefese ve nasıl da erişti gırtlağıma...
Ve gırtlağıma dayandı kelimeler ve o ses, kelimelerle nasıl da döküldü çarşının orta yerinde, ortalık yere...

Parça parça yürürken duvarların arasında -Şam Kapısı'na, çıkışa doğru-, parça parça olmamak için şarkıyı sessizce mırıldanırken, tökezledim basamaklarda... Geldin, çarptın arkamdan.
Şarkıyla birlikte değdik sana; sustum.

Baktın.
Çaresizliğe alışıkmışsın gibi...
Senin de dilinde bir şarkı varmış da şimdi susmuş gibi...
Hep ateşteymişsin gibi... Ateşe hiç girmemişsin gibi...

Sadece baktın.

***

Güneş yükseldi.
Kandillerden bir kandil olarak hatırlanacak bir günün güneşi...

fotoğraf: http://www.flickr.com/photos/pav923/456457245/